Menü Kapat

Kırklareli

Igneada Longoz Ormanları Milli Parkı

Kırklareli İli Demirköy İlçesine bağlı İğneada Beldesinde bulunan Longoz Ormanları Milli Parkı, Bulgaristan sınırına yakın Karadeniz sahil şeridinde yer almakta ve 3155 hektarlık alanı kapsamaktadır. Longoz (subasar) tipi ormanlık alanı; çoğunlukla yağış miktarının yüksek olduğu ilkbahar-kış mevsiminde tabanı sularla kaplanan ormanlık alandır. Alan, Bakanlar Kurulu kararı neticesinde 13.11.2007 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak ülkemizin 39. Milli Parkı olarak tescil edilmiştir. Milli Parkın yer aldığı İğneada beldesi, Demirköy ilçesine 27 km, Kırklareli il merkezine 97 km, İstanbul’a ise 237 km uzaklıkta yer almaktadır.

Milli Park sahası iki parçadan oluşmakta, bu iki parça arasında İğneada belde merkezi yer almaktadır. Milli Parkın güney bölümü Saka Gölü, Deniz Gölü, Hamam Gölü, Pedina Gölü, Mert Gölü ile bu göllerin etrafındaki sazlık alanlar, longoz ormanları ve yaprak döken ormanlar; Milli Parkın kuzey bölümü ise, Erikli Gölü ve çevresindeki sazlık alanlar ile bu bölgeyi çevreleyen longoz ormanlarından oluşmaktadır.

Kırklareli Tarihi Yapılar

KIRKLARELİ’NİN TARİHİ ÇEŞMELERİ

Kırklareli kent merkezinde mevcut yazılı kaynaklara göre 15 adet geleneksel mahalle çeşmesi bulunduğu ancak bu çeşmelerden 4 adedinin Kırklareli Belediyesi’nin yürüttüğü çalışmalar neticesinde yıkılmış olduğu tespit edilmiştir. Günümüze ulaşan çeşmelerden ise ikisi farklı bir yere taşınmış, dördü geçirdikleri onarımlar neticesinde özgün durumlarını büyük ölçüde yitirmiştir. İl merkezinde bulunan Kadı Ali, Paşa, Kayyumoğlu, Hapishane, Kuru Paşa (Kayalık), Büyük Camii (Alman), Gerdanlı, Kocahıdır çeşmeleri Yüksek Anıtlar Kurulu’nun 20/04/1990 gün ve 646 sayılı kararı ile tescillenerek Kırklareli İl Merkezi ve İlçelerindeki Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür Varlıkları Listesi’ne alınmıştır (Kırklareli Müze Müdürlüğü). Kent merkezindeki çeşmeler yoğun olarak şehrin ticaret hayatının da yaşandığı çarşı meydanı ve çevresi ile bu meydanın etrafında bulunan camilerin yakınında inşa edilmiştir. Şehrin çarşı meydanını Hızırbey Külliyesi ile Dingiloğlu Parkı’nın arasında kalan bölge oluştururken meydanın ortasında ve parkın köşesinde yer alan birer çeşme ile meydan vurgulanmıştır. Çeşmelerin konumlandırılmasında dikkat çeken diğer bir nokta da kentin ilçeleriyle ve diğer illerle bağlantısını sağlayan caddelerin sokaklarla kesiştikleri yerlerde olmalarıdır. İl merkezindeki çeşmelerin çoğu ilişkili oldukları sokaklara isimlerini vermiş ve bu özellikleri ile geleneksel sokak dokusunun algılanmasını sağlamıştır.

Şehrin fazla sayıda su kaynağına sahip olmasına rağmen mevcut çeşmelerin yeterli olmaması nedeniyle su sıkıntısı çektiği yıllarda Kayserili Hacı Hasan Ağa isimli bir şahsın inşa ve tamir ettirdiği çeşmeler ile bu sorun büyük ölçüde çözümlenmiştir. Şehir merkezinin çeşitli mevki ve mahallerindeki kaynakların sularındaki kalker oranının yüksek olması dolayısıyla şehrin kuzey ve kuzey batısında bulunan içilebilir nitelikteki kaynaklardan getirilen su ile çeşmeler beslenmiştir. Bu kaynaklar; Gerdanlı, Söğütçük, Çukur Çeşme, Aslanlı Çeşme, Aşağı Pınar, Baba Pınar, Sıyrıncak ve Nallı Horoz olarak sıralanabilir (Dursunkaya, 1948). (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Kadı Ali Çeşmesi

Çeşme 1568-69 yılları arasında Köse Mihalzade Ali bin Hızır Bey tarafından inşa ettirilmiştir (Kırklareli İl Yıllığı, 1967). Dikdörtgen plan şemasıyla kesme küfeki taştan tek cepheli bir köşe çeşmesi olarak yapılan çeşme; Doğu Mahallesi’nde, Yanık Kışla ve Tırnova caddelerinin kesiştikleri köşede, Kadı Camii karşısında yer almaktadır. Su, sivri kemerli bir niş içerisine yerleştirilmiş ayna taşındaki tek musluktan temin edilmektedir. Nişin iki yanında oturma taşı bulunmaktadır. Kemerin iç kısmında tepe noktasına yakın bir yerde inşa kitabesi yerleştirilmiştir. Çeşmenin ön yüzünü dikdörtgen bir çerçeve içine alan profillerle cepheye hareket kazandırılmış, üst kısmını çevreleyen saçak silmesiyle de yapımı tamamlanmıştır. Sonraki yıllarda saçak silmesinin üst kısmına taş ve betonarme malzemeyle ilave bir bölüm eklenmiştir. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Paşa Çeşme

Çeşme, 1622 yılında caminin tamiri sırasında Külabi Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır (Dursunkaya, 1948). Kocahıdır Mahallesi’nde, Paşa Camii avlu duvarının batı köşesine tek yüzlü bir duvar çeşmesi olarak kare plan şemasıyla yerleştirilen çeşme, kesme küfeki taştan inşa edilmiştir. Basık sivri kemerli bir niş içerisine yerleştirilen ayna taşı üzerinde tek musluk bulunmaktadır. Kemerin kilit taşı dışarıya doğru çıkıntı yapacak şekilde oturtulmuştur. Çeşmenin saçak kısmının üzerindeki ve ayna taşındaki süslemeleri çeşmeyi sadelikten kurtarmıştır. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Kapan (Salı Yeri) Çeşmesi

Karakaş Mahallesi’nde, Kapan Camii avlu duvarına bitişik olarak 1771 yılında Kayserili Hacı Hasan Ağa tarafından yaptırılmıştır (Kırklareli İl Yıllığı, 1967). Geçirdiği onarımlar neticesinde, çeşmenin üzeri mermer kaplanmış ve günümüzde orijinalliği kalmamıştır. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Kayyumoğlu Çeşmesi

Çeşme, Karacaibrahim Mahallesi’nde 1772 yılında eski İstanbul yolu üzerinde Kayserili Hacı Hasan Ağa tarafından yaptırılmıştır (Altuntaş, 1995). Dikdörtgen plan şemasına sahip bir köşe çeşmesi olarak inşa edilen çeşmenin tek yüzündeki yuvarlak kemerli bir niş içerisine yerleştirilen musluktan su sağlanmaktadır. Bu niş içerisinde kemerin tepe noktasına yakın bir seviyede çeşmenin inşa kitabesi, kemerin iki yanına birer kabara ve üst kısmına tamir kitabesi yerleştirilmiştir. Su haznesinin üzeri tonozla örtülü olan çeşmenin ön cephesinde üçgen alınlık oluşturan bir saçak silmesi bulunmaktadır. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Kara Umurbey Çeşmesi

Demirtaş Mahallesi’nde bulunan çeşme, pazar yerinde Hacı Süleyman isimli bir hayırsever tarafından 1844 yılında yaptırılmıştır. Pazar yerinde iken dört yüzlü bir meydan çeşmesi olan yapı bulunduğu yerden kaldırılarak bugünkü yerine taşınmıştır (Kırklareli İl Yıllığı, 1967). Günümüzde, çeşmenin tek cephesinde bulunan musluktan faydalanılmaktadır. Musluk, sivri kemerli bir niş içerisine yerleştirilen ayna taşı üzerinde yer almaktadır. Kare planlı olarak, kesme küfeki taş malzeme ile inşa edilen çeşme yer yer beton malzeme kullanılarak onarılmıştır. Ön cephedeki oturma taşı sonradan ilave edilmiştir. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Hapishane Çeşmesi

Karakaş Mahallesi’nde bulunan çeşme, XIX. yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. İki cepheli bir meydan çeşmesi olarak inşa edilen çeşmenin ismini aldığı Hapishane binası çeşmeye bitişik olarak sonraki yıllarda yapılmıştır (Kırklareli İl Yıllığı, 1967). İki cephesinde de yuvarlak kemerli birer niş bulunan çeşmenin günümüzde tek cephesi kullanılmaktadır. Kemer kilit taşlarının bir kısmı dikdörtgen şekilli olarak dışarıya doğru çıkıntı yapacak biçimde işlenmiştir. Çeşmenin köşe kısımları yuvarlatılmış pilastrlarla, üzeri profillendirilmiş çift sıra saçak silmesiyle şekillendirilmiştir. Kare planlı olan çeşme tümüyle sıva ile kaplanmışken günümüzde sıvanın büyük bir bölümü dökülmüştür. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Kuru Paşa (Kayalık) Çeşmesi

Karacaibrahim Mahallesi’nde, XIX. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir (Kırklareli İl Yıllığı, 1967). Tek cepheli bir duvar çeşmesi olarak inşa edilen çeşmenin ön yüzündeki basık kemerli niş içerisine yerleştirilen musluktan su temin edilmektedir. Dikdörtgen plan şemasıyla kesme küfeki taşından inşa edilmiş, fakat üzeri sonradan sıvanmıştır. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Söğütlü (Söğütçük) Çeşmesi

Akalar Mahallesi’nde, XIX. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen tek cepheli çeşmeye, toprak seviyesinden birkaç basamak merdivenle inilerek ulaşılmaktaydı (Kırklareli İl Yıllığı, 1967). Sonraki yıllarda etrafı açılarak muslukları dışarı çıkarılan çeşme betonarme olarak yeniden inşa edilmiş, dolayısıyla orijinalliğini yitirmiştir. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Büyük Camii (Alman) Çeşmesi

Çeşme, XIX. yüzyılın sonlarında Hacı Adil Bey tarafından yaptırılmıştır (Kırklareli İl Yıllığı, 1967). Karakaş Mahallesi’nde, Hızırbey Camii bahçe duvarının Çarşı Meydanına bakan köşesinde yer alan çeşme, daha önce Çarşı Meydanının ortasında bulunmaktayken sonradan bugünkü yerine taşınmıştır. Dört yüzlü bir meydan çeşmesi olarak kare plan şemasıyla tamamen mermerden inşa edilmiştir. Kare planlı olan çeşmenin bir yüzü, günümüzdeki yerine taşınınca duvara bitiştirilerek iptal edilmiştir. İşçiliği ve süslemeleriyle dikkat çeken çeşmenin cepheleri birbirinin aynısı olup süslemeler ayna taşında ve üst kısmında yoğunlaşmıştır. Ayna taşının üst kısmında kitabelik ve iki farklı renkteki mermerden oluşturulmuş sivri kemer şeklindeki çerçeve, kemer formunun iki yanında birer kabara bulunmaktadır. Muslukların altında, çeşmenin gövdesine monte edilmiş geniş mermer kurnalar bulunmaktadır. Çeşmenin üst örtüsü eski yerinden taşınmadan önce, geniş saçaklı eğimli yüzeylerin merkezine yerleştirilmiş soğan biçimli bir kubbe ile oluşturulmuşken, şimdiki yerine taşındığında düz betonarme bir döşeme olarak teşkil edilmiştir. Son zamanlarda Kırklareli Belediyesi, çeşmeyi meydandaki eski yerine taşıma yönündeki çalışmalara başlamıştır. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Gerdanlı Çeşmesi

Doğu Mahallesi’nde bulunan çeşme, XIX. yüzyılın sonlarında yapılmıştır. İki cepheli bir meydan çeşmesi iken günümüzde yalnızca bir cephesi kullanılmaktadır (Kırklareli İl Yıllığı, 1967). Fazlaca bir yüksekliğe sahip olan çeşme kare planlıdır. İki cephesinde sivri kemerli birer niş bulunan çeşmenin caddeye bakan tarafındaki niş içerisinde iki adet musluk bulunmaktadır, bu kısımdaki mermer kaplama sonradan yerleştirilmiştir. Diğer cephesindeki muslukların ise yakın zamanda kapatıldığı düşünülmektedir. Kesme küfeki taştan inşa edilen çeşmenin kemerindeki kilit taşları dışarıya doğru çıkıntı yapacak şekilde oturtulmuştur. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Kocahıdır Çeşmesi

Çeşme, 1905 yılında Kayserili Hacı Hasan Ağa tarafından eski İstanbul yolu üzerinde yaptırılmıştır (Altuntaş, 1995). Kocahıdır Mahallesi’nde, Kocahıdır İlköğretim Okulu’nun avlu duvarının güney batı köşesine yerleştirilmiş olan çeşme tek yüzlü bir duvar çeşmesi olarak inşa edilmiştir. Dikdörtgen plan şemasına sahip olan çeşmenin köşeleri pahlanmışken, ön cephede bu pahlanma kemer üzengi seviyesinden itibaren başlamaktadır. Çeşmenin basık sivri kemerli bir niş içerisine yerleştirilen ayna taşı üzerindeki musluğundan su temin edilmektedir. Bu nişin iki yanında oturma taşı yer almaktadır. Arka cephesinde küçük bir niş içerisinde kitabesi ve musluk bulunmayan bu nişin altında küçük bir kurnası bulunmaktadır. Çeşmenin üzeri ilk inşa edildiği yıllarda, saçak kısımlarında ahşap süslemeleri olan katlanmış plak şeklinde, ahşap bir kırma çatı ile örtülüyken günümüzde bunun yerini betonarme döşeme almıştır.

Bu çeşmelerden başka, şehir merkezinde, yazılı kaynaklardan tespit edilen ancak farklı sebeplerle ortadan kaldırılan Çukur Çeşme, Dere Mahallesi Çeşmesi, Boyacı (Kalancı) Çeşmesi, Aslanlı Çeşme bulunmaktaydı (Dursunkaya, 1948). Ayrıca XX. yüzyılın ortalarında şehrin yeni gelişen yerleşim alanlarında birbirine benzer tarzda dört adet çeşme inşa edilmiştir. (Bu çalışma; Yard. Doç. Dr. İzzet Yüksek, Kırklareli Ün. Öğr.Üyesi ile Arş. Gör. Ali Yıldız, Kırklareli Ün. Öğr. Üyesinin “Tarihi Kırklareli Çeşmelerinin Geleneksel Kent Dokusu İçerisindeki Yeri ve Önemi” adlı bildirisinden alınmıştır.)

Babaeski Dördüzlü (Dört Yüzlü) Çeşme

Asfalt üzerinde, hamam karşısında bulunmaktadır.17. yy. yapısıdır. Şehir suyu akıtmakta olan çeşmenin kitabesi Bulgar istilasında kazınmıştır. Kesme köfeki taştan, dört cepheli ve kubbeli bir meydan çeşmesidir. Halen tek yüzü faal olup, Edirne’nin klasik çeşmeleri tipindedir.

Lüleburgaz Çarşı (Orta) Çeşmesi

Eski adıyla Cedidi Müslüm Bey Mahallesinde bulunan meydanın ortasında, bu günkü Turgut Bey Caddesi’nde Osmanlı padişahlarından IV. Mehmet tarafından 1667 (H.1078) yılında meydan çeşmesi olarak yaptırılmış olup, bu nedenle 4. Mehmet (Avcı) Çeşmesi ve Orta Çeşme olarak da bilinmektedir. Halen sağlam ve faal olup, cephe aynasında talik yazı ile beş mısralık ilk inşa kitabesi bulunur. Dört köşe ve dört cepheli olup, her yüzü kare şeklinde bir meydan çeşmesidir. Üzeri kubbe ile örtülü, duvarlar kesme köfeki taşındandır. Rivayete göre avlanmayı seven padişah IV. Mehmet bu yörede dinlenirken içtiği suyun hoşuna gitmesiyle bu mahalleye bu çeşmeyi yaptırmıştır. (Yazar Ali ARSLAN’ın “Kasabadan Kente Bir Cumhuriyet Yürüyüşü” 1. Kitap Eğitim ve Kültür Tarihi” adlı eserinden yararlanılmıştır.)

Lüleburgaz Zafer Çeşmesi

Çeşme; 1917 M. (1333 H.) yılında I. Dünya savaşının devam ettiği yıllarda yapılmıştır. 1920-22 yılları arasındaki Yunan işgali sırasında zarar görmüş ve 1962 yılında aslına uygun restorasyonu yapılmış, ancak 1990 yılında bir trafik kazası neticesinde kamyon çarpması ile yıkılmış ve tekrar yapılmıştır. Bu yapımının Edirne Valisi Hacı Adil Bey tarafından yaptırıldığını gazete kaynaklarından öğreniyoruz. Çeşmenin dört yanında yalakları ve suyu akan kurnası mevcut iken, bu yalak ve kurnalar 1944 yılında kaybolmuştur. Çeşme, köfeki taştan dikdörtgen sütun şeklinde olup, temel gövde, alınlık ve tabla üstünde küçük bir kubbeden ibarettir. Dört topuzlu kubbenin tepesinde pirinç bir ay bulunur.

Çeşmenin dört alınlığının her bir yönünde Osmanlıca olarak yazılmış tarihi ibareler mevcuttur.

Güney alınlığında; “Atalarının oğullarına armağanıdır”,

Kuzey alınlığında; “10 Temmuz 1324 – Su Hayattır”,

Doğu alınlığında; “ 7 Temmuz 1329 Tarihini Unutmayınız.”

Batı alınlığında; 1333 Zafer Çeşmesi” yazmaktadır.

10 Temmuz 1324 (Miladi 23 Temmuz 1908) ile “II. Meşrutiyet’in ilânı”,

10 Temmuz 1331 (Miladi 1915) ile “Çanakkale Zaferi”,

7 Temmuz 1329 (Miladi 20 Temmuz 1913) ile “Lüleburgaz’ın Bulgarlardan Kurtuluşu” vurgulanmaktadır. Lüleburgaz’ın düşmandan geri alınışı, düşmanın kasabayı tahliye etmesi, askerlerin kışlalarına dönmesinin sevinç nişanesi olarak ta yapılan bu çeşme, anıt görünümünde, zarif edası ve kitabeleri ile kasabanın önemli yapılarından biridir. (Yazar Ali ARSLAN’ın “Kasabadan Kente Bir Cumhuriyet Yürüyüşü” 1. Kitap Eğitim ve Kültür Tarihi” adlı eserinden yararlanılmıştır.)

Vize Cemilzade Mahmut Ağa Çeşmesi

Hamam Caddesi, Kale Mahallesi’nde bulunmakta olup, 16. yüzyıl yapısıdır. Çeşme üzeri ufak kubbelidir. Kare planlı, iki oluklu ve yalaklı meydan çeşmesidir. 1838 yılında tamir görmüş, muntazam kesme köfeki taşlardan yapılmıştır.

KÖPRÜLER

Sokollu Mehmet Paşa Köprüsü:

İstanbul-Edirne asfaltı üzerinde, Lüleburgaz’ın Edirne çıkışı tarafında Lüleburgaz Deresi üzerinde bulunmakta olup, Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar Koca Sinan’a yaptırılan Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ile birlikte 1569-1570 yıllarında yapılmıştır. Çevre taşları ince yonu, menba tarafındaki orta ayak detayları sağlamdır. Mansap tarafında, muntazam on iki köşeli bir planın yarısı üzerine resmedilen piramitten oluşan kısım, Lüleburgaz tarafında olan ayakta ilk şeklini muhafaza etmektedir. Diğeri ise sonradan ehil olmayan ustalarca, piramit yerine koni şeklinde yapılmıştır. Halen kullanılmakta olup, İstanbul-Edirne asfaltı İlçe dışına alındıktan sonra bu köprünün yükü azalmıştır.
Köprünün yapılış amacı; Kervan ve posta yolları üzerindeki suları aşmak için yapılmış ve aynı zamanda 16.y.y.da Osmanlı İmparatorluğunun yaptığı hizmet etmektir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında sefere çıkan ordunun. Mimarbaşının seçtiği hassa mimarlarından birinin emri altında yüzlerce inşaat ustası bulunuyordu. Strateji icabı yapıları ve köprüleri bu ekip yapmaktaydı. Bu köprülerin bir kısmı acelece ahşaptan yapılmaktaydı. Ancak Batı sefer yolları üzerinde bulunan Harami deresinde Kapı Ağası, Büyük Çekmece, Silivri, Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa, Alpullu’da Sinanlı, Cisri Mustafa Paşa Köprüsü ile Visograd’ta Vizir-i Azam Mehmet Paşa ve Mostar Köprüsü sağlam işçilikle yapılmış, günümüze değin gelebilen köprülerdir. Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü de batı seferlerine çıkan orduya hizmet etmesinin yanında, imar faaliyetlerinin içinde yer almasıyla önemlidir.
(Kaynak: Zekeriya Kurtulmuş;Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Atatürk Ün. Fen-Ed. Fak. Ark. S. Tarihi Böl. S. Tarihi Ana Bilim Dalı Bitirme Tezi)
Babaeski Köprüsü:

İstanbul-Edirne asfaltının Babaeski Deresi (Şeytan Dere)ni geçtiği, Babaeski’nin Lüleburgaz çıkışında yer alır. 1633 (H.1043) yılında 4. Murat devrinde yapılmıştır. Muntazam kesme taş kaplı, kargir bir köprüdür. Nehir taştığı zaman zedelenmemesi için, 6 kemerli köprünün kemer aralarında büyük delikler bulunmaktadır. Nöbet hücreleri birer dantel gibi taş işlemedir. Kuzeydeki nöbet hücresi aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır. Halen kullanılmaktadır.
Alpullu (Sinanlı) Köprüsü:

16. yy. ortalarında Sokullu döneminde yapılmıştır. Mimar Koca Sinan’ın en muhteşem abide köprüs üdür. Sivri kemerlidir. Koca Sinan, bu büyük kemeri teşkil eden 76 cm.lik çevre taşlarını da tek taş olarak kullanmıştır. Bu genişlikte kemer taşına hiçbir köprüde rastlanmaz. Bu taşların boyları 2,5 metreyi bulmaktadır. Korniş profili aynı olup, korkuluk taşı ile dış yüzleri birleştirilmiştir.
Pehlivanköy Akarca Köprüsü:

Uzunköprü-Edirne yolu üzerinde, Pehlivanköy’e Uzunköprü tarafından girişte bulunan Ergene Nehri üzerinde bulunmaktadır. Osmanlı imparatorluğunun Anadolu’dan Balkanlara genişlemesi sırasında önünde engel görünen Ergene Nehri’nin bol suyunu aşmak amacıyla yapılmıştır. Ortadaki büyük kemerli gözün etrafında oluşturulan yuvarlak kemerli gözlerle toplam 7 gözlü olarak yapılan köprü, bugün kullanılır durumdadır. Üst yarısı kırılmış ve tarihi bulunmayan (muhtemelen kırılan kısmında tarih mevcut idi) kitabesine göre yapılış yılı kesin bilinmemekle birlikte, köprünün yapılış şekli, malzeme ve kullanım amacı gözetildiğinde Osmanlı döneminde 16.y.y. da yapıldığını söylemek mümkündür.
Bir rivayete göre köprü Pavlu adlı bir usta tarafından yapılmıştır. Ancak tüm çabalara rağmen orta kemeri tutturmak mümkün olmamıştır. Yine rivayetlere göre köprüyü yapan usta bir yiğidin kurban edilerek duvarın içine gömülmesi ile ancak kemerin ayakta kalabileceğini söyler. Çare olarak kendilerine bir gün yemek taşıyan hanımlar arasında kura çekilir. Her kim ki kurada çekilirse kurban edilecektir. Ertesi gün yemek getirecek olan kadına kura isabet eder. Kurada çıkan kadın yeni doğum yapmış, kucağında çocuğunu emzirmektedir. Kadın ertesi gün gelir, köprünün kemerine sıkıştırılmak suretiyle kurban edilir ve kemer de tamamlanır. Bu nedenle, her Cuma gecesi köprü ayağında ağlayan kadın sesi duyulduğu ve iki taş arasından süt aktığı söylenile gelmiştir.

HAMAMLAR
Hızırbey Hamamı (Çifte Hamam):

Kırklareli merkezinde, Cumhuriyet Meydanı’nda bulunmaktadır. 1383 (H.785) yılında Köse Mihalzade Hızırbey tarafından yaptırılmış, 1683 yılında, Hacı Hüseyin Ağa tarafından onarılmıştır. Halen faal durumdadır. Duvarların dış yüzeyi düzgün yonu köfeki kaplamadır. Kubbe fenerlerinin işçiliği köfeki olup, dikkat çekicidir. Hamam, bitişiğindeki arasta ile birlikte yapılmıştır.
Babaeski Hamamı:

Hükümet binası yanında, asfalt üzerindedir. Halen faal durumdaki yapı, tek klasik tip, kargir camekânlıdır. Üstü çatı, dış kısmı çimento ile sıvanmış ve yapı tarzı belli değildir. Kurnalar ile döşeme mermerden olup, orijinaldir.
Lüleburgaz Sokollu Mehmet Paşa Hamamı:

Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar Koca Sinan’a yaptırılan Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ile birlikte 1569-1570 yıllarında yapılmıştır. Uzun yıllar özel şahıslar tarafından amacı dışında işletilen yapı, Lüleburgaz Belediye Başkanlığı tarafından kent müzesi olarak kullanılmak amacıyla restore edilmektedir. Türk klasik hamamlar tipinde kadın ve erkekler kısmından oluşan çifte hamamdır. Üstü kubbeli olup, etrafında gelir getirmesi amacıyla yapılmış 11 adet dükkan vardır.

KERVANSARAYLAR

Lüleburgaz Sokollu Mehmet Paşa Kervansarayı;
İlk yapıldığında külliyenin kuzeyinde tabhane ve imaret ile birlikte yapılan yapı, 1935 yılında yol geçirilmesi amacıyla yıkılmıştır. Bu gün arasta duvarına bitişik duvar üzerinde ocak ve duvar nişleri, taç kapı ve giriş bölümünün batısında tam olarak ne işe yaradığı anlaşılamayan dikdörtgen bir yapı ayakta kalmıştır.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, Kervansaray hakkında şunları yazmaktadır.

Lüleburgaz’ın kervansarayı büyük bir kapıdan girilen kale gibi karşı karşıya yüzeli ocağı olan büyük bir handır. Avlusu, deve konulan yeri ve ahırı dardır ki, sadece ahırı üç binden fazla hayvan alır. Kapıda devamlı olarak bekçileri bulunur. Akşam olunca kapıda mehterhane çalınıp kapı kapanır. Bekçiler vakıf olan kandilleri yakıp kapı dibinde yatarlar. Eğer gece yarısı misafir gelirse kapıyı açıp içeri alırlar. Hazır yemek getirirler. Amma dünya yıkılsa içeriden dışarı bir kimse bırakmazlar. Vakıf şartı böyledir. Tâ bütün misafirler kalkınca yine mehterhane çalınıp herkes malından haberdar olur. Hancılar tellallar gibi;

-“Ey ümmet-i Muhammed, Malınız, canınız, atınız, donunuz tamam mıdır? Diye rica edip bağırırlar. Misafirler;

-“Hepsi tamamdır. Hak, hayır sahibine rahmet eyleye” dediklerinde, bunlar kapıları açıp kapı dibinde;

-“Yollarda gafil gitmen, vakit kaybetmen, herkesi arkadaş etmen, yürün, Allah kolaylık getire” diye dua ve nasihat ederler. Herkes bir tarafa yol alır. Bu yapı da Sokullu Mehmet Paşa’nın olup, demir kapının kemeri üzerinde beyaz mermer taşa Karahisari hattıyla kitabesi şöyle yazılmıştır. “Bu kervansaraya gelen oldu hep revan”.

CAMİLER

Kırklareli Kadı Camii:

Kırklareli merkezinde Ahmet Mithat İlkokulu karşısında bulunmaktadır. Emin Ali Çelebi tarafından 1577 (H.985) yılında yaptırılmış olan cami, halen kullanılmakta olup, kare planlıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetinde olan çami; 457 m² arsa üzerinde 93 m² lik bir iç alana sahiptir. Aynı anda 200 kişinin ibadet edebileceği bir kapasiteye sahiptir. Daha önceden yakınında bulunan bir mahkemeden dolayı Kadı Camii denilmektedir. Bir diğer adı da Emin Ali Çelebi Camii olan yapının duvar bünyesi, üç cephede düzgün yonu köfeki kaplamadır. Alt sıra pencerelerinin söveleri ve mihrabı, çok iyi bir işçilikle köfeki taşından yapılmıştır. Hafifletme kemerlerinde köfekiye hakedilmiş kabartma dilimli ve kemer sivrisine yakın rozetler, caminin tek tezyinat özelliğidir. Tavan ve çatı ahşap olup, dört mahyalı ve üzeri alaturka kiremit örtülüdür. Minaresi camiye bitişik olup, çok köşeli kütüklüdür. 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun bir restorasyon geçirmiştir. Bu restorasyonda minaresi tamamen yenilenmiştir. İbadete açıktır.

Beyazıt Camii:

Kırklareli merkezinde Kocahıdır Mahallesi’nde bulunmaktadır. İlk inşaa tarihi 16. yüzyıldır. İkinci inşa, 1593-1594 (H.1002) tarihinde Güllabi Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Halen ibadete açık olup, kare planlıdır. 489 m² arsa üzerinde 105 m² lik bir iç alana sahiptir. Aynı anda 210 kişinin ibadet edebileceği bir kapasiteye sahiptir. Duvarların dış yüzleri alternatif tuğla sıkıştırmalı köfeki ve tuğla hatıl sıralıdır. İç tezyinatı ve çatısı ahşaptan, dört mahyalı, üzeri alaturka kiremit örtülüdür. Minare kaideden itibaren köfeki örgülüdür.

Karakaş Camii:

Kırklareli merkezinde Karakaş Mahallesinde bulunan cami, 1628 (H.1110) tarihinde Karakaş Hacı Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır. Halen ibadete açık olan cami kare planlı, moloz taş, ahşap çatılı bir yapıdır. Eski caminin minaresi, kesme muntazam köfeki, tek şerefeli ve külahı kurşunludur. Yeni bina betonarmedir, minaresi kütüğe kadar yıkılmış, yeniden yapılmıştır. Sonradan ek bir son cemaat kısmı ilave edilmiştir. Çatısının üzeri marsilya kiremitleri ile örtülüdür.

Hızırbey Camii (Büyük Camii):

Kırklareli merkezinde, çarşı içindedir. 1383 (H.785) yılında Köse Mihalzade Hızır Bey tarafından yaptırılmış, kare planlı bir yapıdır. Duvarların dış yüzleri, kubbe kasnağı ve minaresi düzgün yonu köfeki kaplamadır. 1470 m² arsa üzerinde 15×15 mt. ebatlarında temel üzerine oturmuş, 328 m ²lik bir iç alana sahiptir. Aynı anda 1000 kişinin ibadet edebileceği bir kapasiteye sahiptir. Deprem sonucu yıkılan, cami inşasından daha sonra yapılmış olan dikdörtgen planlı son cemaat yeri, Aydos’lu Hacı Yusuf Paşa tarafından 1824 yılında onarılmıştır. Tosunoğlu Ali Efendi tarafından 1887 yılında bir onarım daha geçirmiştir. Minaresi kesme taş ve tek şerefeli, kütük kare ve külah kurşunludur. Balkan Savaşında Bulgarlar tarafından yarıya kadar yıkılan minaresi tekrar yapılmıştır. Büyük Camii olarak da bilinen yapı ibadete açıktır. 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun bir restorasyon daha geçirmiştir. Zengin kalem işi süslemeleri ile erken Osmanlı dönemi yapısıdır. İç duvarlarını süsleyen büyük harfli yazılar 1308 tarihinde Kastamonu’lu Hattat Tevfik tarafından yazılmıştır. Diğer bir özelliği ise; 15×15 mt. temel üzerine oturan cami, bu ölçüleriyle de Kabe-i Maazzama ile benzeşmektedir.

Kapan Camii:

Kırklareli merkezinde Belediye binasının yanında bulunmaktadır. 1640 (H.1050) yılında Karaca İbrahim Bey tarafından yaptırılmış olup, Karaca İbrahim Bey Vakfına aittir. Diğer adı Karaca İbrahim Bey Camii olan yapı, halen ibadete açıktır. Bina esasen kare planlı olup, eski Müftülük binası sonradan ilave edilmiştir. 900 m² arsa üzerinde 256 m² iç mekana sahiptir. Aynı anda 300 kişinin ibadet edebileceği kapasitededir. Duvarların dış yüzü düzgün yonu köfeki kaplama ve taş dizileri arası tuğla hatıllıdır. Çatısı dört mahyalı olup, ahşap üzerine marsilya kiremit kaplıdır. Minaresi muntazam kesme taş örgülü, tek şerefeli ve külah kesme taşlıdır. Bu günkü minaresi, camiin 1958 yılı onarımında yapılmıştır. 2007-2008 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun bir restorasyon daha geçirmiştir.

Üsküpdere Camii:

Merkez İlçe’ye bağlı Üsküpdere Köyü’nde bulunmaktadır. 1904 yılında yaptırılan cami, dikdörtgen mekânlıdır. Kadınlar mahfili ve son cemaat yeri bulunmaktadır. Tavanı ahşaptan olup, dört cephede sivri kemerli pencereleri bulunmakta ve minaresi tek şerefelidir. Halen ibadete açıktır.

Babaeski Cedid Ali Paşa Camii:

Babaeski İlçemizdeİstanbul-Edirne asfaltı yanında bulunmaktadır. 1555 (H.962) yılında Cedid Ali Paşa tarafından Koca Sinan’a yaptırılmıştır. Halen cami olarak kullanılmakta olan bu yapı, 1832’de esaslı bir tamir görmüştür. Dört satırlık Türkçe inşa kitabesi ile on satırlık tamir kitabesi mevcuttur. Kare bir plan üzerine kesme köfeki taşı kullanılarak yapılmış, üzeri kurşun kaplı büyük bir kubbe ile örtülmüştür. Birinin çatısı ahşap olmak üzere, birbirine ekleme yapılmış iki son cemaat yeri vardır. Tek şerefeli minaresi Balkan Harbi’nde (1912) Bulgarlar tarafından yıkılmış ise de sonradan tekrar yapılmıştır. Cami, Edirne’deki Selimiye Camii’nin küçük bir modelidir.

Babaeski Fatih (Eski) Camii:

Babaeski İlçemizdeİstanbul-Edirne asfaltı yanında, tarihi çeşmenin arkasında bulunmaktadır. 1467 (H.871) tarihinde yapılmış ve halen ibadet amacıyla kullanılmaktadır. Moloz taş, dört duvardan ibaret olan bu caminin, son cemaat kısmı ahşap, üzeri kiremit örtülüdür. Minaresi yıkılmış olup, sonradan şerefeden yukarısı ahşap olarak yapılmıştır. İç kapı üzerinde taşa hakedilen iki satırlık bir inşa kitabesi mevcuttur.

Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi:

Lüleburgaz ilçe girişinde oldukça geniş bir sahaya yayılmıştır.1569-1570 (H.977) yıllarında ibadet, ticaret ve eğitim amaçlı yapılan külliye; cami, kemerli dükkanları, hanı, hamamı, medresesi ile bir kompleks özelliği göstermektedir. Ancak çeşitli tahribatlara maruz kalan külliye, bugün adeta birbirinden bağımsız birer yapı görünümü arz etmektedir.

16. y.y.ın tanınmış devlet adamı, devşirme kökenli, saray damadı, 1505 yılı doğumlu, saraydaki çeşitli görevlerini takiben kaptan-ı deryalık, sancak beyliği, Rumeli Beylerbeyliği ve vezirlik görevlerinde bulunmuş, 1564 yılında sadrazam olmuş ve bu görevini ölüm tarihi olan 1579 yılına kadar sürdürmüş olan Sokullu Mehmet Paşa tarafından bu külliyenin 1569 yılında Lüleburgaz’da yaptırılma amacı; Osmanlı’nın 16.y.y.daki askeri, siyasi, ticari, sosyal, haberleşme ve ulaşım politikasının bir gereği olarak düşünülebilir.

Şöyle ki;

 Osmanlı İmparatorluğunda Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) ile birlikte Balkanlara yapılan seferlerin artması, eski bir Roma yolu olan ve Lüleburgaz’ın da içinden geçen İstanbul-Edirne-Belgrad yolunun önemini arttırmış, bu güzergâhın iyileştirilmesini gerektirmiştir. Dolayısıyla bu yol üzerinde bulunan her önemli mevki, menzil adı verilen durak ve konaklama yeri olarak belirlenmiştir. Lüleburgaz, bu dönem ile birlikte ordunun konaklayabileceği, iaşesini sağlayabileceği menziller içinde yer almaktaydı.

 İstanbul ve Trakya bölgesi Balkan şehirleri arasında buğday, tahıl, canlı hayvan, kumaş vb. malları taşıyan kervanların konaklayacağı tesislere olan gereksinim, çevresi zengin tarım alanları ve meralarla çevrili Lüleburgaz’da büyük bir kervansaray, çok sayıda alış-veriş dükkanı ve panayır (Evliya Çelebi burada kurulan panayıra “Sığır Panayırı” der.) kurulmasını gerektirmiştir.

 Halifeliğin Osmanlıya geçmesiyle her yıl düzenlenen hac seferleri sırasında, Balkanlardan kutsal topraklara gidiş ve dönüşlerinde Lüleburgaz’dan geçmeleri bu kasabada güvenli bir konaklama tesisi ihtiyacı oluşturmuştur.

 İstanbul’daki Osmanlı sarayından Balkanlara gönderilecek ferman, berat, mektup ve diğer posta gönderilerinin zamanında hızlı ve güvenli bir ortamda yerine ulaştırılabilmesi amacıyla, Lüleburgaz da dahil ana yol üzerindeki önemli menzillerde, içinde çok sayıda at bulundurulan menzilhaneler oluşturulmuş, posta tatarlarının yorgun atlarının dinlenmiş atlarla değiştirilerek gidecekleri yerlere zamanında ulaşmaları sağlanmıştır.

Böylece İstanbul’dan Balkanlara ulaşımı sağlayan ana yol üzerindeki Lüleburgaz’da, Sokullu Mehmet Paşa tarafından dönemin ihtiyaçlarına cevap verecek bir kent dokusu oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla; dönemin baş mimarı Mimar Sinan ve ekibi Hassa Mimarlar Teşkilatına inşa ettirilen külliye, büyük bir bölümü tahrip edilen Bizans surlarının dışında, yaklaşık 40.000 M2 lik bir alana yayılmıştır. Külliye; cami, kervansaray, tabhane, imaret, arasta, dua kubbesi, hazire, medrese, sıbyan mektebi, çifte hamam, köprü, çeşme, suyolları, dış avlu ve kapılar, sosyal meskenler, tuvalet, sarnıç ve kaldırımdan oluşmaktaydı. Külliyenin Batı tarafında yine Sokullu Mehmet Paşa tarafından dönemin sultanı için inşa ettirilmiş hünkâr sarayı bulunmaktaydı.

Lüleburgaz Sokollu Mehmet Paşa Camii:

Cami, güneyde Sıbyan Mektebi, kuzeyde çarşı ve medresenin ortasına denk gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Cami üç girişe sahiptir. Ana giriş, camiin kuzeyinde bulunan Merkezi Kubbenin altından olan giriştir. Diğer iki giriş ise, avlunun iki yanında son cemaat yerinin yakınında karşılıklı iki kapı ve uzun bir koridordan olmaktadır. Bu koridorlardan camiin avlusuna girilir. Koridorların bitiminde yayvan kemerli dik kapı, bunları üstünde kubbeli iki oda vardır. Bu odaların üzerleri, kasnaksız, sivri olarak biten kubbelerle örtülüdür. Avlu medrese ile ortaktır. Avlu revakları son cemaat yerine birleştirilmemiştir.
Çifte son cemaat yerinin ayrı bir varlığı vardır. Caminin önünde yanlara genişlemiş ve ileriye taşmış şekli ile ayrı bir kütle görünümündedir. Son cemaat yerinin sağda ve solda camiden yana taşan duvarlarında ve ileri taşan duvarlarında ikişer pencere açılmıştır. Bu pencerelerin tamamı sivri kemerli, dikdörtgen pencereler olup bronz korkuluklara sahiptirler. Bazı klasik son cemaat yerlerinde olduğu gibi iklim zorunluluğundan üç tarafı kapatılmış, çifte son cemaat yerlerinin bir benzeri durumundaki bu çifte son cemaat yerinin karanlık havası, yanlara ve ileri taşan duvarlarında açılan pencereler ile giderilmiş, ışık alması sağlanmıştır. İç son cemaat yeri skalaktif başlıklı 9 sivri kemer üzerine oturan 8 kubbe ve 1 tonozdan ibarettir. Tonoz tam ortada olup, cümle kapısının önüne denk gelmektedir. Bu kubbelerde ve tonozda 1983 yılı onarımında yapılmış kalem işi süslemeler vardır.

Cümle Kapısı: Kuzey cephenin tam ortasında cümle kapısı yer alır. Mermer olan kapı mukarnaslı kavsaraya sahiptir. Mukarnas yuvaları derin olup skalaktiflidir. İki yanda mukarnaslı birer mihrabiye yer alır. Cümle kapısının iki yanında dikdörtgen silmeli bronz şebekeli ikişer pencere, üst kısımları sivri kemerli silmeler içinde koyu zemin üzerine sarı yaldızla hattat İzzet tarafından yazılmış, Fatiha suresinden alınan yazılar okunmaktadır. Caminin duvarları yukarıda basamaklı birer alınlıkla sona ermektedir. Caminin üzerini örten kubbe onaltıgen kasnak üzerine oturur ve pencere açılmamıştır. Ancak dikkati çeken bir nokta; yapının kubbesinde geçmişte kullanılan tuğla malzeme kubbe
kasnağında tekrar karşımıza çıkar ve başka da hiçbir yerde görülmez. Onaltıgen kasnağın her kenarında dikdörtgen bir çerçeve içinde sivri kemer taklidi yapan pencere şekilleri tuğladandır.

İç Mimari Özellikleri: Tek kubbeli camiler içinde özel yer tutan caminin içine girildiğinde, yapının sınırlarının genişletildiğine tanık olunmaktadır. Ortadaki büyük kubbe köşelerdeki dört ayak üzerinden 2.75 m. genişliğinde sivri kemerlerle oturmaktadır. Böylece mekan üç yönden (kuzey, batı, doğu) kemerler genişleyince 2.75 mt kadar genişletilmiş ve kemerler kalınlığında mahfiller için yararlanılmıştır. Bu mahfillerden doğu ve batı yandakiler üçer ince zarif sütun 4 sivri kemerle taşınmaktadır. Bu sivri kemerler kırmızı ve beyaz olmak üzere iki renklidir. Bu sütun başlıkları skalaktiflidir. Bu mahfillerin cami içinde kalan tarafları bu sütunlara otururken, duvar yanları ise duvara gömülmüş sivri kemerlerle duvara bağlanmışlardır. Yapının üçüncü mahfili ise kuzey duvarında yapılmış olup, kadınlar mahfili olarak kullanılmaktadır.
Üç yönde kemerler genişliğince mahfillerin yapılmasıyla ortada kubbe çok hakim durumda tesir etmektedir. Kubbe kasnağının oturduğu geniş sivri kemerler dışarıya doğru çıkıntı teşkil eden 4 kalın köşe üzerine oturmaktadır. Kubbeye pandantiflerle geçilmektedir. Kubbenin genişliği, kemerlerin ağırlığı derhal hissedilir. Kemerleri taşıyan 4 kalın köşe dıştan 4 zarif kule ile belirtilmiştir. Bu kuleler klasik döneme uygun olup üzerleri kubbe ile örtülüdür. Cami içindeki yazılar Abbas Mursi ve Hasan Çelebi tarafından yazılmıştır. Kubbede açık mavi üzerine beyazla yazılmış yazı Hasan Celebi’ye ait olup, pandantiflerdeki koyu zemin üzerine sarı ile Kur’an’dan alınmış yazılar da yine aynı hattata aittir.

Mihrap: Giriş ile aynı eksende ve sade bir görünüşte olan mihrap nişi beş köşelidir. Üstü yedi sıra mukarnas frizi tam ortada istiridye şeklinde bitmektedir. İki yanında sonradan sarı yaldızla boyanmış gülçe motifi, daha üstte kitabe yer almıştır. Mihrabın üstündeki taç kısmında koyu yeşil üzerine sarı yaldızlarla yapılmış rûmi palmet frizi vardır ki, bu friz iki yanda bulunan yuvarlak sütunların üstünde de devam eder. Mihrabın sade bir görünüşü vardır. Klasik dönem mihrapları örneğinde yapılmıştır. Mihrabın sağında ve solundaki pencere alınlıklarında koyu yeşil zemin üzerine sarıyla yazılmış Kur’an’dan ayetler yer alır.
Minber: Mermerden yapılmıştır. Kaide kısmını bir sıra mukarnas frizi dolaşır. Giriş kısmının iki yanında birer zarif sütunca bulunur. Sivri kemerli bu giriş açıklığının sağında ve solunda kalan üçgen alanlarda rûmi-palmet motifleri yer alır. Korkuluğun giriş ile birleştiği yerde oluşan üçgen boşlukta mermer palmet motifi sağ ve solda iki tane ve çok güzeldir. Korkuluk ile süpürgeliğin birleştiği yerde üçgen kabartmanın ortasında mihraptaki gülçeleri tekrarlar biçimde, ancak daha küçük olarak sağ ve solda birer tane gülçe motifi bulunur. Mimber üçgeni içinde ortada yuvarlak madolyon ajurlu olup birbirine geçmiş üçgen, dörtgen ve altıgenlerden oluşmuştur.
Müezzin Mahfili: Caminin kuzey duvarında, kapının sağında kadınlar mahfilinin önünde yer alan müezzin mahfili mermerdir. Yapının hiç bir yerinde görülmeyen kaş kemer burada kullanılmış, taşıyıcı bir özelliği kalmamıştır. Bu kemerlerin üstünde iki sıra mukarnas frizi, daha üstte ajurlu mahfil korkulukları yapılmıştır.
Minare: Yapının sağında minare yükselmektedir. Eski şekline uygun biçimde 1937 yılında yapılmıştır. Kaide kısmı caminin orta kubbesini taşıyan kemerler boyunca yüksek tutulmuştur. Gövdesi pahlı olarak yüksektir. Şerefe altlığında mukarnas sarkıtlar bulunur. Petek ve külah kısımları klasik dönem cami minarelerine uygundur. Caminin avlusu, medresenin avlusu ile ortaktır. İşte bu ortak avlunun ortasında 12 kenarlı bir şadırvan bulunur. II. Mahmut devrine ait bir kitabesi vardır. Şadırvanın üstü ahşap saçakla örtülü olup, ahşap saçak sonradan yapılmıştır. Saçakların iç kısmındaki kalem işleri de bu dönemdendir. Muslukların bulunduğu kaideler mermerdir. Cephelerde çiçek desenli motifler alçak kabartma olarak yapılmıştır. Bir cephede mermer, diğer cephelerde bronz şebekeler kullanılmıştır. Ancak bronz şebekelerden bir tanesi kaybolmuş, onun yerine demirden hiçbir değeri olmayan bir şebeke sonradan yapılmıştır.

Lüleburgaz Kadı Ali Camii:

Osmanlı Sultanı I. Murat zamanında 1360-1363 yıllarında Hacı İlbeği tarafından oğlu Gazi Ali Bey adına yaptırılmıştır. Lüleburgaz’a Edirne istikametinden girişte, Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Köprüsünün karşısında yer alır. Pınarhisar’dan getirilen taşlarla kare planlı, tek minareli olarak yapılmıştır. Halen ibadete açıktır. (Not: Bahri Berberoğulları; “6500 Yıllık Tarihi İle Lüleburgaz -2- Rumeli’de 653 Yıllık Vatan Lüleburgaz ve Gazi Ali Bey Camii Tarihi” adlı eserinde bu camiin adının “Gazi Ali Bey Camii” olduğunu belgelerle anlatmaktadır.)

Pehlivanköy Camii:

Pehlivanköy ilçe girişindeki cami, ibadete açık durumdadır.

Kuştepe Köyü Camii:

Pehlivanköy Kuştepe Köyü’nde bulunmakta olup, ibadete açıktır.

Pınarhisar Hundi Hatun Camii (Cami-i Kebir):

Cami-i Kebir Mahallesi’nde bulunan, 15. yüzyıla ait bir yapıdır. Sağlam ve ibadete açıktır. Önceleri kare planlı iken, sonradan cemaat mahalli kapatılarak dikdörtgen bir görünüm kazanmıştır. Duvarlar tamamen kesme taştan yapılmıştır. İhata duvarlarında büyük blokların görülmesi, evvelce kubbe olduğu fikrini kuvvetlendirmektedir. Mihrap, minber ve vaiz kürsüsü ahşaptandır.

Pınarhisar Sadıkağa Camii;

Pınarhisar-İstanbul yolu üzerinde olan, 14. yüzyıla ait yapı ibadete açıktır. Kare plan üzerine, yarı ahşap bir yapıdır.

Vize Küçük Ayasofya (Gazi Süleyman Paşa) Camii:

Kale Mahallesi’nde iç ve dış surlar arasındadır. 6. yüzyılda Jüstinyen döneminde kilise olarak yapılmış, 14.yüzyılın ikinci yarısında cami olarak düzenlenmiş olup halen cami olarak ibadete açıktır. Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üç apsisi bulunmakta olup, kubbesi on altı köşeli tanbur üzerine oturtulmuştur. Yapı, kubbeyi tutan 1.30, 1.40 cm çapında ayaklar ve bunların yanında (arasında) bulunan sütunlarla üç bölüme ayrılmıştır. Mermer olan bu sütunların başlıkları korinth stildedir. Sütunlar gibi hali hazırda mevcut olmayan mozaikler, şekil itibariyle Ayasofya ile St. İrene arasındaki kazıda bulunanlarla benzeşmektedir. Asıl binaya narteksten, tamamen Bizans stilindeki üç mermer söveli kapı ile girilmekteydi. Bir zamanlar kırık yazılar ve kadın heykellerinin yer aldığı bina, taş ve tuğladan inşa edilmiştir. Kubbe çapraz ve beşik tonozludur. Mihrap sonradan beton ilavedir. Minberi bulunmamaktadır. Binada tamamen kilise havası hakimdir. Yapı, muhtelif defalar değişikliklere maruz kalmış, uzun bir süre kaderine terk edildikten sonra, son olarak ehil olmayan kişiler tarafından gelişi güzel restore edilmeye çalışılmış, ancak bu da yarım bırakılmıştır. 1997 yılında Kırklareli Müzesi ile T.Ü. Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nün müşterek bir çalışması ile kısmi bakım ve temizliği yapılmış, 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun bir restorasyon geçirmiştir.

Vize Hasan Bey Camii:

Kale Mahallesi’nde, İlçe Jandarma binasının karşısındadır. 14. yüzyılın sonlarında havra olarak kullanılmakta iken, Gelibolulu Hasan Bey adında bir zat camiye dönüştürmüştür. Minaresiz olduğundan, ayrıca şekil itibariyle de adeta bir türbeyi anımsatmaktadır. Kare plan üzerine kalın duvar, iri kesme muntazam taş kaplama olup, kubbesi sekiz köşe tanbur üzerine oturtulmuştur. 2007 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun restorasyon yapılmıştır.

Vize Sadri Bey Camii:

Kale Mahallesi’nde, 16. yüzyıla ait bir yapıdır. Ayakta üç duvar ve kemeri kalmıştır. Yanındaki çeşme de aynı yüzyıla aittir. Muntazam kesme köfeki taşından yapılmıştır. Cami avlusundaki şadırvan, Bizans başlıklı taşlarla süslüdür. Camiye bitişik olarak yine 16. yüzyıldan kalma bir hamam vardır. Geniş, fakat harap bir soyunma mahalli ve kurnasız harap bir sıcaklığı kalmıştır.

Vize Yeni Camii:

Bulaca Mahallesi’nde, 1949-1955 yılları arasında halkın yardımı ile yapılmıştır. Yerinde daha önce bir kilise bulunmaktaydı. Kare plan üzerine, muntazam kesme köfeki taş duvar, yuvarlak kasnak ve geniş yüksek bir kubbeye sahiptir. Tek şerefeli bir minaresi bulunan cami, ibadete açıktır.

Vize Fatma Hatun Mescidi:

Daha önce ufak bir mescit iken, cami haline dönüştürülmüştür.

Sergen Camii:

Sergen Kasabası’ndadır. Geç Osmanlı dönemine ait bir yapı olup, halen faal olarak kullanılmaktadır.

Kıyıköy Camii:

Kıyıköy kasabasının girişinde bulunmaktadır. Geç Osmanlı dönemine ait olan yapı, kiliseden camiye dönüştürülmüş ve halen faal durumdadır.

TÜRBELER

Zindan Baba Türbesi:

Hükümet binası yanında ye ralmaktadır. Sağlam durumda bulunan Zindan Baba Türbesi, Bursa tipi türbeleri anımsatmakta ise de esas mahiyeti tam olarak bilinmemektedir. Tuğla ve köfeki taşından yapılmıştır. Daha önceden binanın üzerinde tahtadan bir saat kulesi bulunmakla birlikte, sonradan yıkılmıştır. İçindeki mezar, Bulgar ve Yunan askerleri tarafından tahrip edilmiştir. Üç katlı olan binaya kuzeydoğu cephesindeki küçük bir kapıdan girilmektedir. Dikdörtgen prizma şeklinde yükselen kulenin üstünde silindir şeklinde bir kasnak yer alır. Her katta, kare tabanlı tek bir hacim bulunur. Yapının bodrum katında, beşik tonoz örtülü 3.70×3.90 m. boyutlarındaki türbe kısmı yer almaktadır.
Binbir Oklu Ahmet Baba Türbesi:

Erenler Köyü girişinde bulunmaktadır.14. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış, sekiz köşeli, her cephesinde sivri kemerleri bulunan, kapı büyüklüğünde yedi penceresi olan bir yapıdır. Duvarlar kalın, muntazam kesme köfeki taş kaplamadır. Kubbe sekiz köşeli tambur üzerine oturtulmuştur. Orijinalinde kurşun kaplı iken, halen çimento sıvalıdır. 14. yüzyıla ait olan içindeki yapı, 16. yüzyılın mimari karakterini taşımaktadır.

İlgili Yazılar

Pin It on Pinterest